The Council Presidency as a Policy Entrepreneur: Nature, Agenda-setting Power, and Conditions for Success

2009 ◽  
pp. 39-73
Author(s):  
Simone Bunse
2018 ◽  
Vol 2 (1) ◽  
pp. 1
Author(s):  
Bastian Widyatama

Kingdon’s Multiple Streams, a framework to analyze agenda-setting process is widely considered as a ‘universal’ theoretical framework because of its flexibility to be applied. Therefore, it is necessary to investigate the validity of this ‘universal’ term. By using the case of the establishment of Law No.13 of 2012 concerning the Privilege of Yogyakarta Special Region, this research aims to apply and examine the Kingdon’s framework. The research has been done by using the qualitative method. Interviewing key persons and interpreting written documents are main techniques in data collection process. As the result, this framework remains applicable in the Yogyakarta case. There are 3 factors that brought Yogyakarta issues into the central government’s agenda encompass problem, policy, and politics. Politics is the most dominant factor indicated by Yogyakartans strong political movement and Sultanate of Yogyakarta’s political approach. In addition, Sultanate of Yogyakarta can also be discussed as a policy entrepreneur. As the conclusion, this research has a significant contribution to Kingdon’s multiple streams framework which is still able to explain social phenomena in policy making studies although there are some concerns that need to be explored further, particularly regarding the role of media and policy entrepreneur. Keywords: Agenda setting, policy, Law No.13 of 2012, Sultanate of Yogyakarta


2017 ◽  
Vol 0 (28) ◽  
pp. 35-58 ◽  
Author(s):  
Natalia Aruguete ◽  

2017 ◽  
Vol 4 (2) ◽  
pp. 201-226
Author(s):  
Soner Tauscher

Avrupa ülkelerinin alışık olduğu düzenli işçi göçü ve kontrollü sığınmacı alımı Suriye iç savaşının üst düzeye ulaştığı 2013/2014 yılından itibaren önemli bir değişim göstermektedir. Avrupa Birliği, kuruluşundan bu yana en yoğun mülteci göçüyle karşılaşmaktadır. Yaşanan bu kontrolsüz ve zorunlu göçe Avrupa toplumları ve devletleri hazırlıksız yakalanmıştır. Mülteci krizini ekonomik olarak fırsata çevirmek isteyen Almanya ise göçmenler için 2015 yazından itibaren açık kapı politikası uygulamaya başlamıştır. Ancak uygulanan açık kapı politikası Alman toplumunun azımsanmayacak bir kesiminde mültecilere ve Müslümanlara yönelik ağır ve şiddetli bir karşı kampanya ortaya çıkardı. Mülteciler ve Müslümanlar aşırı sağ toplumsal hareketlerin gösterilerinde “tecavüzcü”, “işgalci”, “kriminal dolandırıcılar” vb. sıfatlar ile birlikte anılmakta, medya da bu söylemlerin taşıyıcılığını yaparak kamusallaşmasını sağlamaktadır. Böylece aşırı sağı desteklemeyen, apolitik, ya da sığınmacılara karşı hoşgörülü davranan toplum kesimlerinde kamuoyu oluşturularak sığınmacı ve göçmenlere karşı olumsuz algı gündemde tutulmakta, politik olanın merkezine yerleştirilmektedir. Bu çalışmada öncelikle göçmenlere karşı aşırı sağ toplumsal hareketlerin oluşturduğu olumsuz söylemin McCombs ve Shaw’un Gündem Belirleme Kuramı (Agenda Setting Function) bağlamında medya tarafından siyasetin merkezine nasıl oturtulduğu tartışılacaktır. Ayrıca gündemde tutulan mültecilere yönelik olumsuz söylemin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, göçmenlerin ve sığınmacıların biyolojik Almanlardan daha çok suça meyilli olup olmadığı oluşturulan soyut söylemlerden ziyade Almanya İçişleri Bakanlığı’nın yıllık olarak yayınladığı Emniyet Suç İstatistikleri temel alınarak incelenecektir.ABSTRACT IN ENGLISHFar right movements in Germany and evaluation of media discourse of criminal immigrant in the light of official documentsFlows of regular worker migration and regular asylum seekers, of whom European countries are familiar, have significantly changed since 2013/2014 when the civil war of Syria reached its peak. The European Union face probably the most intensive refugee migration since its establishment. European societies and states have not been prepared for this uncontrolled and compulsory immigration. Germany seem to want to turn the refugee crisis into an economic opportunity as evident in their open door policy since the summer of 2015. However, implementation of open-door policy has led a substantial part of German society to a strong campaign against the refugees and Muslims. Refugees and Muslims are referred to as “rapists”, “invaders”, “criminal fraudsters”, and so on in demonstrations of far right movements and media has helped disseminating these discourses. Hence, this manipulated and hateful discourse tries to gain support from the segment of society wh normally does not support far right and often apolitical, or tolerant towards asylum seekers. In this study, the ways in which the negative discourse of far right social movements against immigrants is brought to the centre of the political agenda by media is analysed using the agenda setting framework by McCombs and Shaw. Then, the claims that immigrants are involved in crime, or they are prone to be criminals are analysed and contrasted with the data obtained from the annual Crime and Safety Reports of the German Ministry of the Interior.


Sign in / Sign up

Export Citation Format

Share Document